21 Mart 2024 Perşembe

ANADİL CANDIR

Tıp Fakültesindeki öğretim elemanlarına sesleniyorum. Ne yapıyorsunuz orada gençlere de anadillerini unutuyorlar. Bize geldiklerinde böylelerdi demeyin, yemeyiz. Zira her yıl Tıp Fakültesine en az elli öğrenci yolluyoruz ki burada elli mübalağayı abartmak için söylenmiş bir rakam değil, istatistiklerden çıkarılan bir veridir.  Her birinin Türkçeyi çok iyi bildiklerine ben şahidim. Daha önemlisi Tıp Fakültesine girebilmek için en az Fizik, Kimya, Biyoloji kadar Türkçe soruları da yapmak zorundalar. Dolayısıyla o fakülteyi kazanan biri normal bir vatandaşın bildiğinden en az sekiz dokuz kat daha fazla Türkçe bilgi ve becerisine sahip. Doktor adaylarına anadillerini Tıp Fakülteleri unutturuyor, kimse inkâr etmesin. 

Birileri de doktorlara Türkçeyi yeniden öğretsin. Sonra şu tahlil, MR gibi şeylerin sonuçları da lütfen Türkçe yazılsın. Kullandığımız terimlerin Türkçe karşılığı yok falan diye savunma mekanizmalarını kabul etmiyorum. Talep etsinler TDK bulsun. Zamanında “Bilgisayardan buzdolabına, belgegeçerden gök götürür konuksal avrata hatta oturgaçlı götürgeçe” kadar bir sürü kelime türetmişler. İstesinler biz de yardımcı olalım, bu hususta gayet başarılı bir toplumuz. Sağlıklıyken endişeden öldürecekler ya da kalpten götürecekler insanı. Semptom, lezyon, inflamasyon, transformasyon... Ayrıca görünen o ki mesele Türkçe karşılıklarının olmaması değil. Zira transformasyon yazdığımda uyarı verdi bilgisayar. Türkçesi varmış: “Dönüşüm”. Bir tahlil sonucunda her ne kadar neyin neye dönüştüğünü anlamasak ve kulağa ürkütücü gelse de en azından “Belki iyi bir şeye dönüşmüştür.” diye rahatlatabiliriz kendimizi. Ama öyle bir yazıyorlar ki insanın vasiyetini yazası geliyor. Sonra sevdikleriyle vedalaşmak falan cabası... Hiç birini yapamıyorlarsa en azından not düşsünler bir şeyiniz yok diye.

Geçen gün doktora gittim. MR sonuçlarımı aldım elime. Aman Allah’ım dünyam başıma yıkıldı. Bir an önce durum ne kadar kötü, ne kadar zamanım kalmış diye öğrenmek için doktora koştum. Doktor ameliyatta dediler. Can havliyle ameliyathaneye gittim. Hasta yakınlarından daha fazla panik, endişe, korku vardı bende. Mevzuyu bilmediklerinden bir ara acaba hastanın yakını mıyım, tanımadıkları bir akraba mıyım falan diye çok bilinmeyenli bir denkleme dönüştü varlığım. “Gayrimeşru kızı mı acaba?”ya kadar götürdüler işi. Hasta sağ çıkamasa bir sürü kişinin aklında soru işaretleri bırakarak gidecek merhum. Sadece doktoru beklediğime elimdeki raporu gösterince ikna oldular. Sonra herkes içerideki hastayı bıraktı. Hep beraber bana üzülmeye başladık. Teyzelerden biri olsun daha gençsin atlatırsın belki diye teselli bile etti beni. Doktor çıktığında, ameliyat nasıldı diyen olmadı. Hep beraber raporu gösterip, benim durumumu sorduk.  Doktor baktı, bir şeyiniz yok, dedi. Tüm sempatiyi ve merhameti anında kaybettim. Hatta senin yüzünden kendi derdimizi unuttuk, bir şeyin de yokmuş bakışları dolaşmaya başladı üzerimde. Kendimi dışarı zor attım.

Madem iyiyim neden üç buçuk sayfa anlattınız durumumu o zaman? Neden lezyon, mezyon, semptom, memptom bir sürü şey sıraladınız. Kısaca bir şeyin yok yazsaydınız olmuyor muydu? 

Demem o ki birileri şu doktorları ya sustursun ya da tekrar Türkçe konuştursun. Lütfen olmuyor böyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder